Finans tarihi kitaplarına baktığınızda dünyada ilk Merkez Bankasının İsveç Bankası olan Riksbank’ın olduğu kabul edilir. Ancak özel bir ticari banka olması nedeniyle bazı kaynaklar, ilk merkez bankası olarak Fransa ile Dokuz Yıl Savaşları’nın finansmanını sağlamak üzere İngiltere’de kurulan Bank of England olduğunu kabul ederler.
Osmanlı Devleti’nde bir İngiliz-Fransız ortaklığı olan Osmanlı Bankası’na 1863 yılında banknot ihraç imtiyazı, 1875’te de devletin hazinedarlığı verildi. Ancak Cumhuriyet kurulunca bu yetkinin alınması kolay olmadı. Uzun uğraşlar sonunda 11 Haziran 1930’da kabul edilen yasa ile kurulan Merkez Bankası, 3 Ekim 1931’de faaliyete geçti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bir göstergesi olarak adında diğer devlet kurumlarındaki gibi “Türkiye Cumhuriyeti” ifadesi yer almadı. Tıpkı yürütmeden bağımsız olan diğer bir kurum olan yargıda “Cumhuriyet Savcılığı” olduğu gibi bankanın adı “Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak kararlaştırıldı. Uluslararası ilişkiler göz önüne alınarak bu isim Meclis İktisat Encümenindeki görüşmeler sırasında “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak değiştirildi.
Hisselerinin bir kısmı o dönemde egemenliğin simgesi para basma gücünün yabancı ortaklı bir kuruluştan millî devlet bankasına geçirilmesi için büyük bir vatanseverlik örneği sergileyen ticaret odalarına ve sermayeye katılan gerçek şahıslara verildi. Böylece o şartlarda bankanın şeffaflığı ve hesap verebilirliği de sağlanmaya çalışıldı. Bu paylar bugün de D Grubu pay sahipleri tarafından temsil edilmektedir.
Merkez Bankasının temel politika aracı ise reeskont oranları olarak belirlenmiştir. Hükümetin Bankanın yetkili olduğu alanlara ve kararlarına müdahale edemediği 1930’lu yıllar genel olarak Merkez Bankasının bağımsızlığının ön planda olduğu, enflasyonun ise düşük düzeylerde kaldığı yıllar olmuştur.
1940’lar ise İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerinin hissedildiği ve kamu finansman gereğine yönelik olarak bütün dünyada merkez bankası kaynaklarına yönelimin başladığı yıllardır. Bu dönemde Türkiye’de de Merkez Bankası, bu eğilimin etkisi altında bağımsız bir para politikası yürütmekten çok kamu kesiminin finansman açığının kapatılmasına yönelik uygulamalarda bulunmuştur. Bu nedenle genel fiyat düzeyi, 1938- 1948 yılları arasındaki dönemde üç kattan fazla artış göstermiştir.
1950’li yıllar, büyüme ve hızlı kalkınma hedeflerinin ön planda olduğu ve ekonomik büyümenin finansmanının Merkez Bankası kaynaklarından sağlandığı bir dönemdir. Bu dönemde Kanun’da bazı düzenlemeler yapılarak Hazineye kısa vadeli avans sağlanması yoluyla Merkez Bankası kaynakları kamunun kullanımına açılmıştır.
Planlı ekonomiye geçişin yaşandığı 1960’lı yıllarda Merkez Bankası ekonomik koşullara ve sanayinin gelişimine paralel olarak genişlemeci para politikaları izleyerek kamuya kaynak sağlamaya devam etmiştir. Bu dönemde ayrıca, kambiyo kontrolüne ilişkin uygulamaların büyük çoğunluğu Merkez Bankasına devredilmiştir.
Günümüze kadar basılmış farklı emisyon gruplarından ilk dört grup banknot yurt dışında basılmıştır. 1955 yılında ülkemizde bir banknot matbaasının kurulmasına resmen karar verilmesinin ardından, 1956 yılında Banknot Matbaası hizmet verir hale gelmiş ve 1957 yılında dolaşıma sürülen beşinci emisyon grubundan itibaren banknotlar ülkemizde basılmaya başlanmıştır. (en son basılan 9. emisyon)
TCMB’nin paylarının çoğunluğu Hazine’ye aittir. Yönetimi de yasa ile belirlenir. TCMB kârının sembolik bir kısmı (3 bin TL) dışında tamamını bilançosunda ihtiyat akçesi olarak saklar ya da hazineye aktarır.
Kaynakça : İbrahim Turhan (gazete pencere)